Copyright © 2021. Tüm hakları saklıdır. News Tanıtım

Türkiye'nin Sağlık Yaşam Platformu

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Ekonomi
  4. »
  5. Sürdürülebilir sanatı Türkiye temsil ediyor

Sürdürülebilir sanatı Türkiye temsil ediyor

haber haber -
72 0

Sağdıç, Emine Erdoğan’ın başlattığı Sıfır Atık Projesi’nin artık Türkiye ile tescillendiğini söylüyor. Sağdıç, “Türkiye olarak bayrağı elimize aldık. Bu bayrağı sadece atık noktasında değil, sanat ve diğer tüm dallarda taşıdığımızı dünyaya göstermeliyiz” diyor.İstanbul gibi bir megakentin ortasında, bolca yüksek bina ve gökdelene ev sahipliği yapan semtlerden Ataşehir’de; elektrik enerjisini kendisi üreten, yağmur sularını dönüştürerek su ihtiyacını karşılayabilen, bir gecekondu üzerine yıkılmadan inşa edilmiş bir yapı hayal edin. Bir de bu yapının bir sanat evi olduğunu ve içerisinde yine sıfır atık prensibiyle sanat eserleri üretildiğini… Sürdürülebilir sanatın temsilcisi Deniz Sağdıç’ın kurduğu “Deniz Sağdıç Sustainable Art House” işte tam olarak böyle bir yer. Dünyada sürdürülebilir, sıfır atık evler olsa da bu işi bir sanat evi, bir sanat üretim merkezi haline getiren hiçbir mekân yok. Aynı zaman zaman atıklardan, geri dönüştürülmüş malzemelerden eser yapsalar da bu işi bir misyon edinmeyen sanatçılar gibi. Bu sebeple Türkiye’nin ve hatta dünyanın ilk “sürdürülebilir sanat evi” projesini ortaya koyan ismin sanatçı kimliğini sürdürülebilirlik ve sıfır atık misyonu üzerine inşa eden Deniz Sağdıç olması şaşırtmıyor.

“Deniz Sağdıç Sustainable Art House” ile sürdürülebilir sanatı bir adım daha ileri taşıyan sanatçı, “Bu hayata geldim, yolcuyum ve gideceğim. Giderken arkamda bir çöp yığını bırakmak istemiyorum. Bu yüzden çöplerden yani aslında herkesin vazgeçtiği nesnelerden işte böyle sürdürülebilir bir mekân inşa ettim” diyor ve atıkları estetik bir dille, sanatla birleştirdiği bu hikâyeyi yayılması için olabildiğince kişiye anlatmak için çalışıyor. Bu çabasıyla da tüm dünyada 20’den fazla atık çeşidi ile eser veren tek sanatçı olarak uluslararası bir ilgi görüyor. Singapur’dan Özbekistan’a Malezya’dan New York’a kadar farklı farklı lokasyonlarda bir yıllık sergi takvimini oluşturmaya başladıklarını anlatan Sağdıç, “Cumhurbaşkanı’nın eşi Sayın Emine Erdoğan’ın başlattığı Sıfır Atık Projesi artık bizimle tescillenmiş bir proje olarak tüm dünyada kabul gördü ve 30 Mart Uluslararası Dünya Sıfır Atık Günü olarak kutlanıyor. Biz Türkiye olarak bu bayrağı elimize aldık. Bu bayrağı sadece atık noktasında değil, sanat ve diğer tüm dallarda taşıdığımızı dünyaya göstermeliyiz. Bu sebeple dünyanın farklı ülkelerinde sergiler açıp kurmuş olduğumuz bu merkezin duyurmam gerektiğini düşünüyorum” diyor.

726b4824-im8kwcgiyzzseu90uid5
e7d14074-9pxg2vfwz0q0jg71rf98a17
54851e11-khjpzvtzccb90gtmzqz3k9
c9139174-8q8utqnzp8rfsd8m6q6olj

Bir ileri dönüşüm hikâyesi

Ataşehir’de, yüksek katlı sitelerin hemen bitişiğinde 2-3 katlı evlerin olduğu bir mahallede alışılmışın dışında bir mimari ile dikkat çeken bu yapı, Türkiye’nin hatta dünyanın ilk sürdürülebilir sanat evi. “Sürdürülebilir yaşam tarzını şehrin göbeğinde nasıl oturtturabilirim?” sorunun uzun zamandır zihninde yer edindiğini söyleyen Sağdıç, bu düşüncesini zaman içerisinde olgunlaşan bir projeye dönüştürmüş. Fikrini Ahmet Gökçe ve Ahmet Can Asmalı ortaklığındaki AA Mimarlık’a açmış ve bu nevi şahsına münhasır binayı birlikte ortaya koymuşlar. Bu ev, dış cephesinden tutun terasına kadar sıfır atık prensibi ile tasarlanmış. Yapının baştan aşağı paslanmış metal levhalarla kaplı görünümünü sağlayan malzemenin ismi korten. Birkaç işlemden sonra kararlı ve estetik bir pas görünümü elde eden bir metal alaşım olan korten hem yapının dış cephesini boyama ihtiyacını ortadan kaldırıyor hem de zorlu hava koşullarına yüksek mukavemet gösteriyor. Evin bahçesini sokağın yoğunluğundan ayıran metal paravan da yine dış cephede kullanılan kortenlerden oluşuyor. Geçmişte bu yapının yerinde dört daireli bir gecekondu varken Sağdıç, bu gecekonduları yıkmadan dönüştürmenin yolunu bulduklarını söylüyor. Dört daireli gecekondu tek bir mekân haline getirilerek tamamen ileri dönüşüm mantığıyla restore edilmiş.

Atıkların sanata dönüştüğü yer

Kapıdan girdiğinizde sizi karşılayan geniş alan, duvarlarında kronolojik sıra ile Sağdıç’ın eserlerinin asılı olduğu büyük bir sanat galerisini andırsa da aslında bir atölye. Kurumlardan ve şahıslardan toplanan atıklar burada tek tek ayrıştırılıyor. Ardından yıkanıp, temizleniyor ve aynı geri dönüşüm merkezlerinde olduğu gibi ayrı ayrı depolanıyor. Atık malzemelerin temizlenmesinde ise arıtılan yağmur suları kullanılıyor. Oluşturulan taslaklar atölyedeki geniş masalar üzerinde eserlere dönüştürülüyor. Burada, işin mutfağında bir gününü geçiren izleyici bir tablonun nasıl hazırlandığını, hangi malzemenin hangi teknik ile kullanıldığını görebilir. Atıkların bir sanat eserine dönüşme sürecine şahitlik edebilir. Giriş katındaki bu alandan kendini mahalleden korten paravanlarla ayırmış bahçe bölümüne geçebiliyorsunuz. Kısa soluklanmalar için masa ve sandalyelerin yer aldığı bu bölümde size yasemin çiçeklerinin eşsiz kokusu ve ortancaların görsel şöleni eşlik ediyor. Bahçede şu an yenidünya ve erik ağacı bulunsa da Sağdıç, yakın zamanda bir de kiraz ağacı dikmek ve burayı minik bir meyve bahçesine dönüştürmek istediklerini söylüyor.

Gelin beraber eser yapalım

Üst katlara çıkmak için kullanılan demir merdiven yine atık demirlerin dönüştürülmesiyle oluşturulmuş. Merdiven boşluğundaki starliçe ağacını gösteren Sağdıç, “Bu starliçe ağacının yedi metreye kadar uzayabileceğini söylediler. Ben de büyük bir heyecanla büyümesini bekliyorum” diyor. İkinci kat mutfak, dinlenme alanı ve küçük gruplar için hazırlanmış bir atölye alanından oluşuyor. Zaman zaman kurumlardan, firmalardan kendisine, “Deniz Hanım, logomuzu çalışır mısınız?” teklifi aldığını söyleyen Sağdıç, bu taleplere karşılık sunduğu alternatifi şöyle anlatıyor: “Kurum ve firmalar benden logolarını çalışmamı istediklerinde ben de onlara ‘Evet, yapabilirim. Ama onun yerine sizler, bütün çalışanlarınızla atölyeme gelin ve hep birlikte bir eser yapalım’ diyorum. Onları davet ediyorum ve burada workshoplar yapıyoruz. Gelirken kendi atıklarını da beraberlerinde getirmelerini istiyorum.” Atölyenin hemen yanında gelen misafirler için ev ortamı sıcaklığında bir dinlenme alanı ve mutfak oluşturulmuş. Bu mutfakta, misafirler için bile olsa tek kullanımlık malzemeler yerine cam ve seramik mutfak gereçleri kullanılıyor.

Nasıl yaşayacağınızı siz seçin

Binanın en üst katına, terasa çıktığımızda bizi butik bir organik bahçe karşılıyor. Sağdıç, mevsimsel ürünlerin yetiştirildiği bu bahçede hiçbir işlem görmemiş ve genetiğiyle oynanmamış doğal ata tohumları yetiştiriyor. Terasın zemininde bulunan mazgallarda toplanan yağmur suları, en alt katta depolanıp arıtıldıktan sonra damla sulama sistemi ile fidelere ulaşıyor. Zamanlayıcıya bağlı bu sistem daha az su ile verimli bir üretim sağlıyor. Minik bahçede şuan domates, biber patlıcan ve kabak ekili. Terastaki yeşillik şimdilik sadece dikili alandan oluşsa da Sağdıç, yakın zamanda terasın tamamen saksıda yetişebilen ağaçlarla çevrileceğini anlatıyor. Zeytin, portakal ve limon ağaçlarıyla şehrin tüm görüntü kirliliğini örtmeyi hayal eden Sağdıç, yalnızca gökdelen manzaralı ufak bir alanı boş bırakıp gelen konuklara şehrin kaosunu ikram ederek, “Buyurun manzaraya bakın. Seçim sizin. İstiyorsanız böyle yaşayabilirsiniz ya da yaşadığınız evi ve şehri bu hale dönüştürebilirsiniz” seçeneklerini sunacağını söylüyor.

Terasın bir bölümü ise boylu boyunca güneş panelleri ile kaplı. Bu paneller sayesinde elde edilen enerji binanın tüm elektrik ihtiyacını karşılıyor. Bununla beraber depolanan enerji ihtiyaçtan fazla ise bağlanan sayaç sayesinde şehir şebekesine devrediliyor. Bu enerjinin karşılığı da elektrik şirketinden kuruma maddi bir kazanım olarak geri dönüyor. Binanın ısınmasına gelince, bu üç katlı bina uygulanan ısı yalıtımı ve yerden ısıtma sistemi sayesinde kış aylarında doğal gaz kullanımında yüzde elli oranında tasarruf sağlıyor.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir